14 Kasım 2012 Çarşamba

Zaman Önemlidir ya..

Leyla ile Mecnun.. İlk izlediğim zaman dün gibi aklımda. Gene nasıl bir senaryo ile uğraşıyordu ise beynim bir türlü uyumama izin vermemişti.  Zorunlu ayaklandım gece 2,3 sularında. O saatte televizyonda ne bulmayı bekliyordu isem artık açmış bulundum bir kere. Kablolu tv olunca ilk kanal genellikle TRT 1 olur ya bizde de aynı durum geçerli. Neyse sağ üst köşede “Yeni Dizi” sağ alt köşede “Leyla ile Mecnun” yazıyordu. Neden izlediğim belliydi. Uykumu getirmesi ve gözlerimi yormasını bekliyordum. Mecnun'un Leyla' yı her baktığı yüzde görmesini, bir perde düğmesi arayışla hikayesi başlayan Mecnunun oradan oraya savrulmasını izliyordum. Bir Türk dizisi için alışık olamayacağımız diyaloglara şahit oluyordum. Arkadan bize gaz vermesi gereken salak saçması gülme efektleri olmadan, "hadi lan" gülün demeden gülebiliyordum izlediğim çoğu sahneye. Hem de bel altı espriler olmadan. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan “1.Bölüm Sonu” yazısını getirdiğimi hatırlıyorum. İkinci, üçüncü bölüm derken dizi sadece komedi dizisi olmaktan çıkıyor, buna sonra değinirim. Neyse işte o gün bugündür de izliyorum. Seviniyorum o gün bulduğum için bu diziyi. Leyla ile Mecnun' u ilk başladığı zamandan beri izleyenlerden olduğum için, sonradan sadece "dehşet dizi yea, bende izliyorum" demediğim için seviniyorum.

Neyse gelgelelim. "Şahane" birinci sezon, "eh işte" ikinci sezon derken üçüncü sezona geldi dizi. 1. Leyla'yı öldürme durumu olmasa bu dizinin çıtası çok daha farklı yerlere yükselecekti bu aşikâr. Lakin olmuş ile ölmüşe çare yok. Batırdılar mı hayır! Ama 2.sezonun sonlarına doğru ne demeli bilmiyorum ama bir şekilde dizinin eski büyüsü kaybolmaya başlamıştı. Tabii ki bana göre. 3. sezona gene yeni isimler eklendi, değişim rüzgarlarıyla birlikte "bakalım bu sefer nasıl olacak? eski tadı almaya başlayacak mıyız artık? sorularını sordurmaya başlamıştı.. Güzel başladı sezon, birinci sezonun tadını hafiften almaya başlamıştım lakin hala bir şeyler eksik gibiydi. Çünkü Leyla ile Mecnun sadece bir komedi dizisi değildi. Sadece bizi güldürmek için oynamıyorlardı. Sadece Leyla’sına aşık Mecnun izlemiyorduk ki sonuçta. Bu ne aşkı arayan bir dram dizisiydi ne de saçmalıklar üzerine kurulmuş bir komedi dizisi. Yaratıcılık. Evet, bu dizi için kullanılması gereken sıfatlardan biri belki de. Bu yaratıcılığın içine “hayat”ı sokabilmek.. Bu yaratıcılığın içine “gerçeği” koyabilmek.. Bu yaratıcılıkla birlikte “ajitasyon” yapmadan can yakabilmek. Tüm bunları yapabiliyordu işte Leyla ile Mecnun.. Evet gülüyorduk ama bundan da fazlaydı işte. O yüzdendir ki 1.sezondaki tadı istiyordum gene. Ama ümidim pek kalmamıştı artık. Ta ki 72. bölüme kadar. Son iki sezonun en iyi sayılabilecek bir bölümüydü belki de. Güldürdü mü evet, yarıldım ( uppss kaba bir tabir! ) bir kısmında. Cız etti mi lanet olsun ki evet. "İşte bunu istiyor, bunu bekliyordum Burak Aksak" dedim içimden. Birkaç bölümdür kıyamadığım için izlediğim diziye Hoşgeldin dedim yine. Belki de erken davranıyorum, diğer bölümler gene eskisi gibi olmayacak ama olsun. Bunu görmek sevindirdi beni bir kere. Bana bunları yazmaya teşvik etti ya daha ne olsun ki.. Kaldı ki Hoşgeldin dedim ama bu sezon Hoşçakal da demeliyim. Her şeyi tadında bırakmalı. Her şeyi.. Damakta kalmalı o tat. Canımız çektiğinde damağımızı yoklayıp tatmin olmalıyız. Her şeyi hızlı tüketmemeliyiz. Kanırta kanırta, yavaş yavaş.. Acıyı nasıl yaşıyorsak.. Heh aynen öyle işte..

Hoşgeldin Kadınım der gibi, Hoşgeldin Leyla İle Mecnun.. Lütfen çok geç kalmadan da git lütfen.. Zamanı geldiğinde git, git ki yeri geldiğinde seni özleyebileyim..


"Her şeyin ama her şeyin bir zamanı var.Unutmanın da unutulmanın da.. Yaranın kanaması gereken belli bir zaman var kapanmasın gereken de.. Hayatta her lanet olayın olgunun ya da her neyse o haltın her şeyin bir zamanı var. Bu zaman ya çabuk geçecektir ya da hiç geçmeyecektir.” Zamana bırak, gerisi gelecektir inan.” Ne kadar da yanlış bir cümle gibi geliyor biliyor musun?  Zaman hiçbir şeyi düzeltmez.. Sadece her şeyin üzerini kapatır. Her geçen gün birer örtü gibi üzerini örter. Her neyi kapatmak istiyorsan. Ama gene o lanet zaman bir gün çalar kapını. İşte o zaman örttüğün her bir örtü fırtınaya tutulmuşcasına uçuşur aynı anda. Bir bakmışın ki yara olduğu yerde, aynı haliyle durmakta. Kabuk bile bağlamamış. Sadece "zamanını" bekliyormuş tekrar kanamak için.. Al işte kanıyor gene. Ee şimdi hangi cümle kurtaracaktır seni. “Zamana bırak her şey unutulur” da olmadı. Ne demeli peki şimdi? Bence artık bırakmalı. Sadece artık ne halt yiyorsan ye kardeşim demeli.. Aslında zaman koy verme zamanı.. O yüzden koy ver gitsin genç..”

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...