23 Temmuz 2013 Salı

Hayat = Tiksinti, Utanç...

" Hayat beni önüne katıp sürüklemesin diye sürüklediklerine bakıp onlardan ayrı bir baş tutmak istedim. Çünkü hayattan iğreniyordum. Nesini öğrenip, anlayıp, anlamlandırılmış haline şahit olsam, ikna olsam da bu iğrenme duygum ve burada olmadan duyduğum utanç hiç geçmedi. Bunu kime şikayet edeceğimi çok düşündüm, bu utancı kime aktarayım diye dört döndüm, nafile. An oldu ya da gün oldu şartlar sebebi ile iğrenmede beni geçenler de gördüm ama buna hiç inanmadım. Onlar hayattan değil şartlardan iğreniyorlardı. Ben bütün şartları sıyırdığımda kalandan iğreniyordum, tabakta kalandan değil ya da önüme konandan değil, tabağın kendisinden ve önüme bir şey gelmesi, konması halinden iğreniyordum. Bu tiksintim hiç hafiflemedi. "

Coşkuyla Ölmek (Şule Gürbüz), sf 42.


17 Temmuz 2013 Çarşamba

.......... II

Hayatınıza dair hiçbir söz hakkınızın olmadığını düşünün. Hiçbir söz hakkı... Verilecek olan kararlar ışığında değişecek olan düzen, çevre, yaşam... Bunların tamamen değişmesine olanak sağlayacak ve sizin buna engel olmanıza yetkiniz yok. Sizin hayatınızda sizin yetkiniz yok. Hayatınıza deli kıyafeti giydirilmiş ve bu kıyafetin düğmelerini sizin çözmeniz engelleniyor. Kendi hayatınızın düğmelerini iliklerinden ayırma hakkınız elinizden alınmış durumda. Bu durumda camın önünde duran saksıdan bir farkınız olur mu? istediğiniz zaman su verip, istediğiniz zaman oda içinde oradan oraya dolaştırdığınız bir ay sonra bu oda iyi gelmedi deyip balkona çıkardığınız bir saksı çiçekten farkınız olur mu? Olmaz tabii ya. Nasıl olsun ki... Saksısın sen artık, saksı içindeki bir çiçek...

Balkona taşınan saksı orayı sevebilir mi? Sevmesi gerekli midir ki? Orası ona iyi geleceği için oradadır ama bu onun farkına varabilir mi ki? O alışmıştır sonuçta o odaya, o kokuya, o düzene, o çevreye..  Hem o oda her ne kadar karanlık olsa bile toprağın içinden ufak bir filiz başını göstermiştir. Bu oda belki de artık ona iyi gelmeye başlamıştır. Alıştığı bir ortamdan kopmak ister mi? Ama asıl soru isteğinin hiçbir önemi var mıdır ki? Yok... Saksı neyse sen osundur artık. Bir çift elle taşınılan, istediği zaman istediği yere götürülen bir saksı çiçek.

Ya balkondaki ışığı, rüzgarı sevecek çiçeklerini daha çok açacaksın ya da bunların hiçbiri sana iyi gelmeyecek ışık fazla gelecek çiçeklerini bir bir solduracak, esen her rüzgarla da solan her bir yaprağını, çiçeğini bırakacaksın toprağa düşecek, düşecek ta ki sadece toprağın kalana kadar...

Hepimiz birileri için, onların iyiliği, mutluluğu için bişeyler yaptığımızı düşünürüz. Bizim "iyiliği için yaptım" dediğimiz onların mezarı olur, bunu bilemeyiz. "Ooo mutlu ettim onu" dediğimiz onun kefeni olur, bilemeyiz. Sonuç her ne olursa olsun seni birey olarak düşündüğü için, derecesi fark etmez sana değer verdiği için yapar her ne yapıyorsa. "Senin için" yaptığını unutmamak gerek mezar veya kefen ne olursa olsun sonucu. "Senin için" olduğuna bile şükretmek gerekir sadece.

Unutma...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...