25 Nisan 2013 Perşembe

Diarios de Motocicleta



Festivalde izlediklerim hakkında iki üç kelam etmeden yeni bir post girmem diyordum ama yazılacak film bu film olunca akan sular durdu, yazamayan eller birkaç satır bişeyler yazmak istedi. O yüzdendir ki "işte, geldim buradayım." mod açık anlatmaya başlıyorum bu caanım filmi.

23 yaşındaki tıp öğrencisi Ernesto Guevara de la Serna ve 29 yaşındaki biyokimyacı Alberto Granado.. İki yakın dost ve tek bir plan. 4 ayda 8 bin kilometre yol almak. Amaç: Latin Amerika kıtasını keşfetmek. Planı yazarken veya okurken çok basitmiş gibi gözükse de eski bir motorun üzerinde, kısıtlı bir parayla 8 bin kilometre almak tabii ki hiç kolay olmaz.

1952 yılında yola çıkan iki kafadarın 1939 model yol arkadaşları ile beraber ite kaka bir yere kadar yol alır lakin bir yerden sonra emektar motorlarını arkalarında bırakmak zorunda kalırlar. Bundan sonraki yolu yürüyerek, yiyecek ve kalacak yer bularak sürdürürler. Kalacak yer bulmak zorunda olduklarında kontrol Alberto' dadır. Çünkü onun tatlı dili, muhabbeti istediklerini elde etmelerini sağlayacaktır. Fakat Alberto' nun dili yılanı bile deliğinden çıkartmışken Ernesto' nun dürüstlüğü o yılanı tekrar deliğine sokar. Gittikleri her şehirde halkla kurdukları iletişim, orada yaşayanların sıkıntılarına şahit olmaları bu yolculuğun sadece bir kıta keşfi olmasından çıkıp onları içsel bir yolcuğa sürükleyecektir. Özellikle Ernesto' nun fikirlerinde çok ciddi değişimlere sebep olur. Son durak olarak gittikleri San Pablo' da cüzzam kolonisindeki hastalarla tanışması, onlarla kurduğu ilişki sonrasında da Ernesto' nun artık Che Guevara olma yolunda bebek adımlarını atmaya başlamıştır. 

Bir yol filmi izlemek için ekran başına geçtiğimiz iki saat sonunda Ernesto Guevara de la Serna' nın adını daha çok Che Guevara olarak bildiğimiz o büyük isim olma yolundaki düşüncelerine, yaşadıklarına, uğraşlarına, haksızlık ve zor durumlarda verdiği kararlara tanık oluyoruz. "Bu etkileyici eylemlerin hikayesi değil, bir yol boyunca dolaşan iki insanın hayatlarından bir kesit. Amaçları özdeş, hayalleri ortak.” diye başlıyor Ernesto günlüğünü karalamaya. Her gittikleri durakta birkaç cümle, birkaç paragraf daha karalıyor. Yıllar sonradır ki bu karalanan sayfalar ve Alberto' nun "Con el Che por America Latina" adlı kitabından yola çıkarak senaryo haline getirilerek çekilen The Motorcycle Diaries' i izleme fırsatı yakalıyoruz. Bu film, bizlere Ernesto' nun devrimci olma yolunda aklından geçenleri, değiştirmek istediklerini görme fırsat veriyor. 

İster yol filmi isterseniz biyografik hangi türe koyarsanız koyun başına mutlaka " çok iyi" sıfatı yerleştirmek zorundasınız. Çok iyi bir yol filmi. Çok iyi bir biyografi. Çok iyi bir film... Son 15 dakikasıyla bile önüme getireceğiniz birçok filmi ezip geçeceğine garanti verebileceğim bir film. Çünkü gerçek. Çünkü samimi. Çünkü içinde hala günümüzde dahi yaşananlar var. Çünkü Che ile ilgili politik mesaj içermeyen tek film. Çünkü bu filmi izleyip etkilenmemek mümkün değil. Çünkü daha 23 yaşındayken bu fikirlere sahip, halkının yaşadıklarına tanık olup arkasını dönüp gitmeyen bir adamın kat ettiği yolun başına gitmek, onu bide oradan görmek tarifsiz bir zevk...

Motosiklet Günlüğü, hayran bırakan oyunculuklarıyla Gael Garcia Bernal ve Rodrigo de la Serna başrolleri paylaşırken, yakın zamanda On The Road filmiyle ismini sıkça duyuran Brezilyalı yönetmen Walter Salles' in gözünden seyirciye sunuluyor. Güzel mi güzel müziklerin eşlik edeceği, beğeni garantili bu iki saati sizlere tavsiye ediyorum. 


Benim izlememe ön ayak olan ve asla boş tavsiye vermeyen sweet drop' a kocaman sevgiler, teşekkürler.. 

10 Nisan 2013 Çarşamba

Searching for Sugar Man


Elvis' ten bile ünlü olan fakat bu durumdan haberi dahi olmayan Mr. Rodriguez ile tanışmak ister misiniz?

Bir barda arkası dönük şarkısını söyleyen bir adam ve onu keşfeden iki yapımcı. Sonrasında çok güvendikleri ve büyük ses getireceğine inandıkları bir albüm. Sonuç? Hüsran... Albüm Amerika' da neredeyse hiç satılmaz. "Cold Fact albümü var mı?" sorusunun cevabı "O kimin albümü?" dür. Siz hesaplayın artık hüsranın boyutunu. Ama işin ilginci yapımcılar bu albümden hiç pişman değillerdir. Rodriguez ile çalışmaktan dolayı büyük mutluluk duyarlar. Bir tanesi çalıştığı en iyi on adam içine sokar ki o on adam diye bahsettiklerinin içerisinde The Doors' tan tutun da The Beatles' a kadar birçok o zamanın büyük isimleri vardır. Diğeri de Bob Dylan' ından sonraki en iyi söz yazarı olduğunu düşünmektedir.

Albümümün bu gidişatı sonrası Rodriguez ortalıktan kaybolur. Rodriguez hakkında en ufak bir somut bilgisi dahi olmayan yapımcılarda zaten onu bulma gayretine girmezler. Rodriguez' i belli sebepler* yüzünden merak edenler bir şekilde* toplanarak Sixto Rodriguez' i tanıma, bulma, akıbetinin ne olduğunu öğrenme çalışmaları başlamıştır. Peki bu çalışmalar nasıl sonuçlandı? Başta bahsettiğim Elvis' ten bile ünlü olup haberi olmaması da neyin nesiydi? Böyle bişey mümkün müdür?

Bu soruların cevabı olan belgesel Searching for Sugar Man... Belgesel ama önceden izlediğiniz belgeseller gibi değil. Film gibi bir belgesel. Öykü içinde öyküsü var, kurgusu var. Olay akışlarını bir diğer deyişle sürüm, düğüm ve çözüm akışı o kadar iyi o kadar güzel düşünülmüş ki bu 86 dakikayı sadece belgesel diye kısıtlamak bana göre haksızlık olur.

Müzikle iç içe bir belgesel. Böyle olduğu için de kulaklarınıza bayram ettirecek, seyir boyunca ayağınızın tempo tutacağı şarkıların biri bitip diğeri başlıyor. Kullanılan tüm parçalar zaten Rodriguez' e ait. O hiç iş yapmayan albümlerden parçalar. Hangi parça hangi albümden olduğunu ekranın bir köşesinde şarkı girdiği an beliriyor. Ama size temin ediyorum ki son jenerik akıp, o son şarkıyı dinleyip video oynatıcısını kapattığınız zaman tek yapmak isteyeceğiniz soundtrack albümünü almak ( indirmek ) olacak. Bunun yanı sıra Rodriguez ve onunla ilgili bilgi edinmek için canlarını dişlerine katan o insanları tanımak sizlere gerçekten bambaşka duygular yaratacak. Film bir sürü adaylık ve ödül kucaklamış durumda. Ama illa bir referans istiyor, ödüller benim için önemlidir diyorsanız En İyi Belgesel Oscar heykelciğini aldığını ve bunu diğer adayları izlemeden bile hakkettiğini söylemeliyim.

Bir müzik adamının hikayesi. Hayal ettiği hayatı kaçırmış ama bundan bir saniye dahi pişman olmamış bir adamın hikayesi. Müziğe aşık insanların hikayesi. Müziğin hikayesi Bir Şarkının Peşinde...


* belli sebepler ve bir şekilde* : Ancak belgeseli izleyeceğiniz zaman öğrenmeniz gereken sebepler. Sürpriz bozan durumlar olmasın diye "belli sebepler" yazarak durumu genellemiş bulunmaktayım. 

4 Nisan 2013 Perşembe

Lemale et Ha'halal


İsrail' in Oscar adayı olan Boşluğu Doldurmak İstanbul Film Festivalinin "Kadın Hikayeleri" programı dahilinde gösterilen filmlerden bir tanesi. Programın adından da anlaşılacağı üzere bu bölümde gösterilen filmlerin anlatıcıları kadınlar. Onların hikayelerini gene onların gözlerinden izliyoruz.

Fill The Void, Tel Aviv' in aşırı dindar Hasid cemaatinden bir ailenin başlarından geçen üzücü bir olayı ve bunun sonucunda allak bullak olan hayatlarını "toparlayabilme" çabalarını anlatıyor. Evin küçük kızı Şira 18 yaşına girmenin verdiği hükümlülük gereği artık evlenmesi gerekmektedir. Lakin cemaatin öngördüğü üzere bir kızın evlenebilmesi için erkeğin önce cemaat içindeki uygun kızı isteyip seçmesi, bir aracıya telefon edip görüşme talep etmesi ve görüştükten sonra ise gene erkeğin evlenip evlenmeyeceğine karar vermesi gibi kuralları içermektedir. Bu nedenle yaşınızın artıp hala talep görmemiş olmanız demek buradaki kızların geleceğinin iyi olmayacağı anlamına gelir. Neyse ki Şira' ya uygun bir talip çıkmıştır. Görüşmek için belirlenin günün gelmesini beklerken 9 aylık hamile olan ablası doğum sırasında ölür. Bu ölüm ve doğan bebek karşısında tüm düzenleri altüst olan ailenin toparlanması sağlayacak kişi belki de sadece Şira olacaktır.

Bir yandan katı dini kurallar diğer yandan da geleneklerin ışığında önüne geçilmez aile kurallar ve bu ikisinin arasında sıkışıp kalan Şira... Şira, hayallerine kavuşmak için gün sayarken hayatını daha önce hiç tahmin etmediği bir yöne doğru çevirebilecek midir? Ona bu değişim sağlayacak kararları verebilecek cesarete sahip olacak mıdır?

Bir kadının gözünden hikayeler dedik. Bu filmin kadını ise Şira.. Ona hayat veren isim ise Hadas Yaron. Su gibi bir kız maşallah. Oyunculuğu da güzelliği gibi izlenilmeye değer. Zaten birçok ödül töreninden eli kolu dolu dönmüş. Aynı durum film içinde geçerli. Film İsrail' in Oscarları olarak tanınan İsrail Sinema Akademisi ödüllerinden En İyi Film dahil tam yedi dalda ödül almış. Filmde rol alan tüm isimler göz dolduran oyunculuklar sergiliyorlar. Filmin tamamında kendini dine adamış adamlar, kadınlar görüyorsunuz. Özel hayatlarında da bu görüşe sahip, bu felsefeyi benimsemişler diye düşünüyorsunuz filmi izlerken. Gel gör ki uzaktan yakından alakaları yok. Bu da ne kadar gerçekçi oynadıklarına dair birer delil olabilir.

Oscar' a yollamak üzere seçtikleri diğer adayların nasıl olduğunu bilmiyorum ama İsrail sinemasının eli yüzü gayet muntazam işler çıkarması ve Oscar adayı filminin kalitesi "ilerleyen günlerde sizlere daha da güzel filmler izleteceğiz." der gibi. Bakalım, izleyip göreceğiz...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...